Sevgili okurlar merhaba, nasılsınız? Ülke gündemini takip etmek çok zorlaştı. Neredeyse her gün yeni bir kaosa uyanır olduk. Hangi birini yazsam derken 3 Haziran geldi. Haziran çok güzel bir aydır. Ne bahardır ne yazdır. Ne kıştır dersin, bir de bakarsın yağmur, boran, hatta dolu yağmış. Deli dolu bir aydır Haziran.

Özel günler ayıdır Haziran… 1 Haziran Dünya Ebeveynler Günü, 4 Haziran Uluslararası Çalışma Kurbanı Çocuklar Günü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü, 7 Haziran Türk İşaret Dili Bayramı.

Bu ayda bir de Kurban Bayramı var. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü, 15 Haziran Babalar Günü… Öyle gidiyor. Benim için en önemli Haziran günü ise 3 Haziran’dır. 3 Haziran 1963’te bu ülkenin büyük bir değeri olan ünlü şair Nâzım Hikmet Ran’ın ölüm yıldönümüdür.

''Ve Haziran’da ölmek zordur.''
1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem.
Üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova’da komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-parti konukluğu ve
on dördümden beri şairlik ederim.
Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların.
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin.
Hapislerde de yattım, büyük otellerde de
açlık çektim, açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir.
Otuzumda asılmamı istediler,
kırk sekizimde Barış Madalyası’nın bana verilmesini
verdiler de.
Otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag’dan Havana’ya.
Lenin’i görmedim, nöbet tuttum tabutunun başında 1924’te
1961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır.
Partimden koparmaya yeltendiler beni
sökmedi.
Yıkılan putların altında ezilmedim
1951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
1952’de çatlak bir yürekle dört ay sırt üstü bekledim ölümü.
Sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile.
Aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın, içtim ama akşamcı olmadım.
Hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı, ne mutlu bana.
Başkasının hesabına utandım, yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim.
Bindim trene, uçağa, otomobile,
çoğunluk binemiyor.
Operaya gittim,
çoğunluk gidemiyor, adını bile duymamış operanın.
Çoğunluğun gittiği kimi yerlere ben de gitmedim 1921’den beri
camiye, kiliseye, tapınağa, havraya, büyücüye,
ama kahve falına baktırdığım oldu.
Yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye’mde Türkçemle yasak.
Kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil.
Başbakan filan olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin.
Bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın.
Sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım,
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
11 Eylül 1961, Doğu Berlin
Ölümsüzlük dönümün kutlu olsun büyük usta…