İlişkiler açısından değerlendirelim önce: Sen dünya iyisisin, anan baban belli, geldiğin yer belli, aldığın eğitim, yediğin içtiğin, emdiğin süt belli; yani hem cansın hem de inci mercansın. Karşına öyle biri veya birileri çıkıyor ki ne seni anlıyor, ne sana saygı duyuyor, ne de seni seviyor. Sana hatta ihanet ediyor. Öyle ya, sevmek ne idi? Emekti, empati kurmaktı, saygı duymaktı, iyiliği düşünmekti. Korumak, kollamak, güven vermekti.
Ehline düşmezsin… Bazen incitirler seni, çok üzülürsün ama yaralarını da sararsın. Yaralı bir aslan gibi… Bilir misiniz, yaralı aslan ne yapar yara aldığında? Vahşi yırtıcı tarafı gider. Köşesine çekilir, uzun bir süre eylemsiz kalır, avlanmaz, yemez, içmez. Yarası iyileşir, sonra kaldığı yerden devam eder hayatına… Hem de daha da güçlenerek… Bir Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğarak…
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı! 30 Ağustos, "Ya İstiklal Ya İzmihlal" tercihi ile baş başa bırakılan bir milletin nelerin hakkından geleceğini, neleri başarabileceğinin, bağımsızlığı ve onuru için neleri göze alabileceğinin en aleni ispatıdır. 30 Ağustos 1922’de Büyük Türk Milleti, boyunduruk kabul etmeyeceğini, bağımsızlığını hiçbir şekilde terk etmeyeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Ehline denk gelmeyen bu can, inci mercan memleket ziyan olmak üzereyken hep bir kurtuluş yolu bulmuş, zafer kazanmıştır. Türkiye’nin siyasi ve ekonomi tarihine baktığımızda bu durumu okumak çok da zor değildir. Günümüz koşullarına baktığımızda bir savaşımız yine var ama bu cephede olan bir savaş değil. Yine bir tehdit, yine bir huzursuzluk, yine ekonomik buhran; her şey aynı… Bir cephe, bir de cephanemiz eksik…
Yüce Türk Milleti, her zorluğun altından nasıl kalkmışsa, bu durumların da hakkından gelerek refaha ulaşacaktır. Bir gün ehline düşecektir can Türkiyem, inci mercan Türkiyem…
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk ilke ve inkılapları!
Yüce Türk Milleti’nin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.