Bizimkiler ise, daha uzundu, ince bir sopa gibiydi ve yandığı zaman 15 dakika kadar yanardı. Bizim zamanımızda yani çocukluğumda, çuval çuval çıraları, Büyük Yamanlar’dan katır üstünde inen yörükler Karşıyaka’ya getirirdi. Pazarda satarlardı. Pazar ise şimdiki Kemalpaşa Camii avlusunda idi. O zaman bize kocaman gelirdi, şimdinin küçücük cami avlusu.
Neden bunları anlatıyorum?.. 1950’ler.. 1951’ler.. 52 ve 53’ler.. Beş altı yaşındaydım. Annem yaktığı çırayı elime tutuştururdu, Kadifekale’den şehre giden dehlizlere hepbirlikte girerdik. Hepimizin ellerinde çıralar yanardı. Ablalar, abiler hepsi önlerini çıra ile aydınlatırlardı. O zaman pilli el lambalarımız yoktu.. Annem Zehra Aksoy tarih öğretmeniydi, her hafta sonu Karşıyaka Lisesi öğrencilerini Kadife-kale‘ye, Agora‘ ya, Bayraklı kazılarına götürür, sürekli İzmir tarihini anlatırdı onlara. Beni evde bırakacak kimsesi yoktu, çünkü tarım teknisyeni babam, tatil günleri köylünün yanına gider, tarlalarda haşare (zararlı böcek) mücadelesi için Ege’yi dolaşırdı.. .
İzmir tarihinin derinliklerine ilk kez elimde yanan çıralar olduğu halde adım attım. Kadifekale’de bir tümseğin yanından girdiğimiz büyük bir tünel bizi aşağı doğru götürürdü.. Anamın eteğine yapışmış halde korkudan titreyerek karanlıklarda ilerlerdik.. Bazen korkan öğrenciler Dağ Başını Duman Almış’ı okumaya başlarlardı.
Kadifekale‘den büyük tünele girince, daha aşağılarda bizi, yani kentin altında büyük bir tüneller galerisi bekliyordu. Yer yer çökmeler olmuş, tünellerin çıkış ağızlarının nicesi kapatılmıştı. Hristiyan Şövalyeler, İzmir kaleden kuşatıldığında bu tünellerden Liman Kalesi‘ne, İzmir başka zamanda denizden kuşatıldığında aynı tünellerden Kadife-kale‘ye kaçarlarmış.. Rivayet böyleydi..
Tünelimizin çıkış noktaları vardı.. Basmane‘de şimdiki Şifa Hastanesi avlusunda, yıkılan Lale Sineması altında, yine Konak’ta eski hapishanenin altından geçerek denize ulaşan, bir tane de Karataş dağlarında çıkışı vardı. Şimdi hepsi kapalı.. Ama nice Namazgah–Agora evlerinin bodrum katlarındaki dehliz-geçitlerden bu tünellere giriş vardır. Ben çoğu evde gördüm bunları, bu dehlizler bu şehrin gizemini hep hatırlattı bana….
Elimizde çıralarla bir tünel gezimizde, tünelin içinde büyük bir sarhoş ve esrarkeş kalabalığı ile karşılaşınca nasıl da gerisin geri kaçtığımızı hatırlıyorum. Çocuk halimle, elimde yanan çıralarla İzmir’in derinliklerinde gezinmek bayağı maceralı ve heyecanlı bir şeydi, tünelden gerisin geri çıkıp Kadifekale avlusunda bohçalarımızı açıp piknik yapardık.. O günleri, Agora’yı, Kadifekale’yi, eski Namazgah’ı, Bayraklı Kazılarını annemin öğrencileri, ablalarım ve abilerimle gezdiğim günleri özlemle anıyorum.
O günlerin, İzmir yazarı olmamda katkısı olduğunu sanıyorum. İnanır mısınız, o eski çıraları güncel araştırmalarımda hayalimden hiç eksik etmedim, edemezdim. İzmir Araştırmaları’nda meraklıların elindeki çıraların hiç sönmemesini dilerim..
İzmir bir tarih hazinesidir..
İşte Bayraklı-Smyrna Kazıları.. İşte Agora kazıları.. İşte Yeşilova Höyüğü ve çevre kazıları.. İşte yeni başlayan Kadifekale kazıları.. Bu dediklerimizi işaret etmiyor mu?.. (10 Aralık 2009 günü, Ege Üniversitesi MÖTBE Anfisi’nde çalışmalarına başlayan Eren Akçiçek’in başkanlığındaki İzmir Araştırma Uygulama Merkezi’nin düzenlediği İzmir Araştırmaları Sempozyumu’nun açılış konuşmasını yaptım, konuya girerken bunları söylemiştim.)