Engelli ne demekti ya da önceliği insanlık kelimesine mi vermeliyiz?
Engelli tanımı, Kanun’a göre şöyle yapılmaktadır: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeni ile toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi. Heiden’e göre engellilik, “Bedensel fonksiyonlardaki hasarlar nedeniyle meydana gelen kayıpların yarattığı sosyal dezavantajlardır.” Tatar’a göre ise “Kişinin bedensel, zihinsel ve ruhsal yetenek ve özelliklerinden bir kısmını sürekli olarak yitirmesi ve normal yaşamın gereklerine uymaması durumuna engel, böyle kişilere de engelli denir.”
Tanımlara bakıldığında, genel olarak hepsinin ortak özelliğinin engelli bireylerin sahip oldukları ya da olamadıkları bazı özelliklerden dolayı, toplumun gereklerini karşılayamamaları, toplumu oluşturan diğer bireylerden “yetersiz” olmalarıdır. Peki biz, hayatlarını hem zorlaştırıyor hem de yardım etmiyorsak “yetersiz” kelimesi bize daha çok yakışmaz mı?
“Engellilik” Durumu, “Engellenmişlik” Durumuna Dönüşmemeli!
Tarih, engelli olup çok büyük işler başarmış şahsiyetlerle doludur. Abraham Lincoln’ un bedensel olarak engellerinin olması dört yıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri’ni yönetmesini engelleyemedi. Görme engelli olmak Aşık Veysel´in “Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” gibi ölümsüz eserler vermesinin önüne geçemedi. Stephan Hawking gibi sürekli tekerlekli sandalyede olan birinin ´Hawking Radyasyonu´ diye bilinen ve evreni daha iyi anlamamızı sağlayan teori üretmesini engelleyemedi. İleri düzeyde sağır olan Beethoven’i, şimdiye kadar yapılmış en güzel müziklerinin birçoğunu bestelemekten alıkoyamadı. Edison’un işitme engelli yaşaması onun pikabı icat etmesine engel olamadı. Ama bizler; yaptığımız yollarda, binalarda, tüm alanlarımızda engelli vatandaşlarımıza engel olduk ve yaşadıklarımıza bakılırsa engel olmaya da devam ediyoruz…
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için. (William Shakespeare)